29 Ocak 2010 Cuma

gecede başlığa yer bulunamamıştır!


Çayıma yalnızlığımdan katıp sarhoş olmaya çalışıyorum bu gece...

Kat kat bitmiyor...

Bazen çok fazla geliyor evet!

Yalnızlığı fazla kaçmış çayım ve ben gecede yok olmaya karar verdim...

Herkese iyi geceler...

28 Ocak 2010 Perşembe

sana sesleniyoruuum...



Sana sesleniyoruuum....

Eyy internetten yaptığım iş başvurusuna 'ilgili pozisyon dolduğundan size olumlu/olumsuz cevap veremiyoruz' diye mektup yollayan zihniyet...

Sen bana iş verme zaten mümkünse...

karar verdim...



Çocuklara olan hassasiyetimi ve sevgimi az çok biliyorsunuz artık hepiniz...

Ve hayatta en çok istediğim şeylerden biri, kendi çocuğumu kucağıma almak, büyütmek, sevmek, koklamak...

Dünyanın, özellikle de bu ülkenin gitgide daha berbat bir yer olduğunu, her türlü kötülüğün olabileceğini biliyordum...

Ama haberleri izliyorum son günlerde..
İnsan demeye dilimin varmadığı, nasıl yaratıklar var bu dünyada ki;
Bir bebeği doğduktan sonra annesinin görmesine bile izin vermeden alıp götürür...
Masumca oyun oynayan bir çocuğu kolundan tutup kaçırır...
Döver...
Dilendirir...
Ve nasıl bir bilinçsizlik, nasıl bir sapıklık o minicik bedenler üzerinde sapkınlığını tatmin eder????

'Allah hepsinin belasını versin' den başka hiçbirşey diyemiyorum ne yazıkki...

O kadar çok istiyorum ki anlatamam ama ben bu dünyaya çocuk getirmemeye karar verdim...Onu, her geçen gün daha da baş edilmez şekilde pisliğe batan, çıldıran bir dünyada yaşamak zorunda bırakmaya hakkım olmadığına karar verdim...

27 Ocak 2010 Çarşamba

olmadı...oldu...



Heryer kar yağışından geçilmiyor ülke çapında, bir türlü Ankara görememişti kar...Az önce bunu dedim ve ardından kar yağmaya başladı, kısa sürede de tuttu :S

Arada bir geliyor birşeyler ama...Başka olmuyor dediklerim de olsa ne güzel oluuurrr...

arz ederimmm...



Hadise'nin 'Penti' reklamları kaldırılsın, illa ki yayınlanacaksa kadına diksiyon dersi verilsin...

O da olmuyorsa 'Hadi kalk ayağaa, pentini gösterrr' repliği değiştirilsin...Ekrana bakmadan dinlediğim birkaç seferde 'ne diyor bu yahu' diye kaldım çünkü...

Hayır maazallah penti giyip ayağa kalkıp gösteren dişi olmayan şahsiyetler yoluyla satış gücü artar diye korkuyorum :p

tutku herşeydir...



'Tutkulu aşklar en fazla 7 ay sürer' gibi birşeyler okudum birkaç yerde...bu bir haber, araştırılmış, istatistik yapılmış falan...

Anlamadığım şey şu:
aşkın kendisi tutku değil midir zaten?
tutku olmadan aşkı yaşadığını nasıl iddia edebiliyor insanlar?
Gerçekten anlamıyorum...
Söz konusu olan durmadan sevişmek değil...
Konuşmayı, anlaşmayı beceremeyen iki insanın sevişmeyi becerebileceğini de hiç sanmıyorum...
Tamam ten uyumu diye birşey var...
Ama bana göre sabahlara kadar hararetli konuşmalar yapabilmek te tutkuludur...Hiç sıkılmadan, heyecanla...
Aşk öyle birşey ki; gözlerine baktığınız, konuştuğunuz, hatta sadece düşündüğünüzde bile damarlarda deli gibi akar kan...
O heyecan o tutku öyle birşeydir ki; dokunmak istersiniz, santimetreler uzak gelir, daha daha fazla hissedebilmek istersiniz...
İçinde tutku olmayan, yada bunu kaybeden 'bir şey' bana göre 'aşk' olamaz...
Tutku korkutucudur, cesaret ister, belki de çoğu zaman tehlikelidir...
Ama 'aşk' da cesaret ister ve tehlikelidir...Öyle değil mi?

Siz ne dersiniz bilmem ama ben 'aşk kısa ömürlüdür', 'aşkın ömrü bilmem kaç yıldır, sevgi saygı kalır' cümlelerine de çok fazla katıldığımı söyleyemeyeceğim...
Evet bir insanla yaşamak, hayatı herşeyiyle paylaşmak kolay birşey değil ve fazlasıyla sorumluluk getirir...
Sevgi, saygı tabii ki olmalı, sadece sevgiliye karşı değil bana göre, herkese karşı...
Ama 'tutku' kaybolursa işte o zaman aşk anlamını yitirir...
Ve aşksız salt sevgi ve saygı sıkar, yorar...
Sonra çok sevilen kadın yada adam aldatılır, başka yerde aranan tutkudur kara kedi...
Yada çok saygı duyulan kadın yada adam, duyulan bu saygının ağırlığıyla diğerini ezer, ne tutku vardır ne sevgi artık...Sadece saygı duyduğunuz birisiyle bir ömür paylaşmak çok da mutluluk verici olmasa gerek...
Karşınızda duran bedene, size bakan gözlere, konuşan dudaklara sevgiyle bakarak, dokunma hissetme isteğinden kendinizi alamayacak kadar tutkuyu da yaşayabiliyorsanız budur bana göre 'aşk'...
Ve hayat yada sorumlulukların bu tutkuyu yok etmesine izin verilmemeli...
Çalışırken, konuşurken, yemek yaparken, sevişirken...Tutku herşeydir...İşte o yoksa herşey biraz eksiktir...

flamenco...heyecan, tutku, aşk...hissedin...

Bu şekilde gitar çalabilmek yada bu şekilde dans edebilmek isterdim...Çok heyecan verici...İspanya'ya mutlaka gideceğim hayatımın bir döneminde...


26 Ocak 2010 Salı

geçmişten...




Bütün gün bir yandan bilimsel çeviri yaparken, her yarım saatte bir 'susam sokağı' ndan bölümler izledim. Tv'de Cedric izledim (bayılıyorum velete), sonra bir ara 'Red Kit' çıktı karşıma, deymeyin keyfime...

Bu kadar çocukluğuma dönmüş, pek bi neşelenmişken geçmişten bazı anılar yazayım dedim...

* Ben bebekken oldukça uzun bir süre hiç saçım çıkmamış...Annem beni gezdirirken gören amcalar 'Aman da aman benim oğlum askere de gidecekmişş' diye severlermiş...İyiki 'göster bakayım amcalara' diyen manyak zihniyetlerle karşılaşmamışım :) Sonra saçlar bir çıkmış ki sorma blog...Kıvrıla kıvrıla çıkınca zor oluyor tabi, saçları da anlamak lazım...

* Sonra biraz daha büyümüşüm ama neredeyse 2 buçuk yaşıma kadar tek kelime etmemişim...Doğal olarak endişelenen annem ve babam doktor doktor dolaşmışlar ve en sonunda 'hiç bir problem yok, canı isteyince konuşur' denmiş...O zamanlar annemin yerinde olsam zeka problemim olduğunu fln düşünürdüm herhalde...Sonra beni kendi halime bırakmışlar ve bir gün Bursa'dan Ankara'ya teyzem ve annemle otobüs yolculuğu yaparken, teyzeme dönmüşüm 'şen şuş ben konusçam' demişim...Bunu izleyen 6 saat boyunca bir dakikadan fazla susmamışım, neler anlattığımı sordum ama takip etmelerinin olanaksız olduğunu söylediler...'Lütfen sustururmusunuz çocuğunuzu, bebek var uyuyamıyor' diyen öndeki yolcuya teyzem 'hanımefendi çocuk 2 buçuk yıldır biriktirmiş, ben bunu nasıl susturayım' diye cevap vermiş...Eee tabii konuşacaksan tam konuşacaksın neymiş öyle 'anne' 'baba' 'mama' :D

* Ben çocukken pirzolaya 'saplı et', çatala da 'dişli kaşık' dermişim...

* Hiçbir şey yemezmişim, annemin anlattığına göre yolculuğa çıktığımızda ağzıma zorla bir lokma verirmiş, yolculuk sonunda arabadan inince aynen tükürürmüşüm...Allahım nasıl bir işkencedir kimbilir, çocuğum bana çekmesin istiyoruuum...

* Biraz daha büyüdüğümde (çok da büyük değil canım 4-5 yaşlarında sanırım) birgün annem beni sürekli bir koridora, bir cama gidip gelirken görmüş...Sonra biriktirilen bozuk paraları avuçlayıp avuçlayıp camdan aşağıya attığım anlaşılınca annemin şaşkın ve kızgın bakışlarla napıyorsun sorusuna 'onlar bozuk, o yüzden atıyorum' cevabını vermişim...Sivri zeka özelliğimi kullansaymışım ne yaratıcı işler yaparmışım kimbilir...

Şimdilik bu kadar çocukluk anısı yeter blog...Daha çok vardır ama ben gidip odamdaki oyuncakları toparlayayım (cidden hala odamda bir sürü oyuncak var) :))

--Sanırım hala çocuk yanımı kaybetmediğimi anlayan tek kişi ben değilim...Son görmeye gidişimde 3 yaşındaki yeğenim bana oyuncaklarından birisini hediye etti sonra da ' ama burada kalsın, buraya gelince oynarsın' dedi... :D

huzurlu ve aslında eğlencelidir mehter marşı...

Hayat hep bir 'mehter takımı' havasında ilerliyor çoğumuz için...Daha doğrusu 'Neslin baban, ceddin deden' eşliğinde disko dansı yapmaya çalışıyoruz, bu da baş dönmesi ve mide bulantısı yapıyor...Fon müziğini geceleri sessiz yatağımıza yatınca duyabiliyoruz belki, evet ne çaldığının farkına varabilecek kadar büyüdük...Ama belki bunu kabul edebilecek kadar büyümeyi istemedik aslında...

İki ileri-bir geri gidiyor hayat...Biz ise kafa sallıyoruz delirmişçesine...Fon müziğini duymazdan geldiğimiz sürece, yaptığımız saçma danslar daha çok yoruyor bizi...Müziği duyup hissederek iki ileri-bir geri adımlar atmanın huzuruna varabilmek daha akıllıca olmaz mıydı?

Neden savaşıp duruyoruz hayatla?
Neden bu kadar takılıyoruz ki müziğin ezgisine, adımların yavaşlığına, uyum sağlayamadığı anlara?

Yazıma Susam Sokağı jenerik müziğinden Pollyanna kardeşimle aklımıza gelen bir cümle ile son veriyorum:
'Sev Dünyayı Açılır Her Kapııı, İşte Susam Sokağıı'




Kırpık olasım var feci şekilde, hayır hayır Kurabiye Canavarııı ;)

24 Ocak 2010 Pazar

ayaz...

Sanırım ödül verdiğim herkes daha önceden bu ödülü almış ve kimseyi uğraştırmayacağım :D




O değil de Ankara'da nasıl soğuk hava nasıııl...Ayazın böylesi...Kışı hissettim sonunda...Yine metrodan okula yürüdüğüm süre içinde 'ölümüm donarak olmamalı!' diye dua edeceğim :S

yaratıcı blog...şımartıyorsunuz benii :D

Evet..Bilgisayarım düzelmedi hala şapşal gibi ama sevgili blogdaşlarım keyfimi yerine getirdiler...Öncelikle sevgili palyözi beni mimlemiş, çok teşekkür ederim canım...bu mim e göre kendimle ilgili 7 şey yazmam gerekiyormuş.

Bir yandan da bir blog ödülü almışım...Yaratıcı blog ödülü...Gerçekten sevindim :) Bunu bana layık gören sevgili KİMbırly ye çok çok teşekkür ediyorum...

Bu ödülü haketmek için yapmam gerekenler varmış...Bunların arasında kendimle ilgili 7 ilginç şey yazmam da var, bu nedenle sevgili 'palyözi' nin mim i için ayrıca birşeyler yazmam gerekmeyecek...Güzel tesadüf...Bu sana da gelsin 'palyözi'...

Ödüle göre yapılması gerekenler şunlarmış efenim:
* Sizi ödüllendirene teşekkür edin
* Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın
* Ödülün logosunu yayınlayın
* 7 yaratıcı blogger ı ödüllendirin
* Bu 7 blog un linkini yayınlayın
* Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin
* Kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın...

Hımm öncelikle ödülün logosunu bir güzel yayınlayayım göğsümü gere gere, bu arada da özelliklerimi düşüneyim :) -- Ödülün logosu da ilginçmiş ayrıca--



Hımm...Benimle ilgili 7 ilginç şey neymiş bakalım görelim...Aslında hiç de ilginç bir insan değilim o yüzden size ilginç gelmese de mazur görün artık...

1.) Biraz fazla dertli bir insanım genelde...Şanssızım demek istemedim sevgili 'palyözi' nin felsefesine uymaya karar verdim :) Yani genelde pişmiş tavuğun başına gelmeyecek şeyler gelir başıma...Hiç beklenmeyecek yerlerde ve zamanlarda...

2.) Ben de 'KİMbırly' gibi sakarım...Onun kadar değilim sanırım ama düz yolda kolayca düşebiliyorum...Bir kere lisede okula giderken gayet anlamsız şekilde merdivenlerden yuvarlanmıştım mesela :) Daha çok örneği vardır da neyse...

3.) Sabahları 'şapşal' olduğumu söylemiştim değil mi? Herkese herşeyi söyleyebilir ve her türlü komik hareketi yapabilirim :D

4.) Yemek yapmayı çok seviyorum ama çoğu zaman yemeyi unutuyorum...Bana göre gerçekten garip..Hiç içimden gelmiyor çoğu zaman...Ama 'çikolata' ya ve 'kahve' ye ASLA hayır demem...

5.) Dört-beş günlük sürelerle evden hiç çıkmadığım zamanlar oluyor...Evim çok sıcak olmasına rağmen bu durumda bile grip olmayı becerebilen, ama hiç te tam olarak hasta olamayan bir bünyem var...Bir ay kadar kuluçka döneminde gezinebiliyorum yani...

6.) Yemek yaparken yada bulaşık yıkarken müziği sonuna kadar açıp dans etmeyi çok seviyorum...berbat dans ediyorum :D

7.) Bir çocukla oturup aralıksız 24 saat ilgilenebilir, oyun oynayabilir, ona birşeyler öğretebilirim...Bayılıyorum küçük yaratıklara...

Sıra geldi bana göre 7 yaratıcı blogu ödüllendirmeye...
kelebek atölyesi
deniz kabuğu
güneşin oğlu
fatih
dalgaları aşmak
teki1arada (aylar sonra cevap verirse mucizee :D)
öykü

Eğlenceli oldu gerçekteen...Şimdi haber vermeye geldi sıra...

şans...



PÜFF...

Canım çok sıkkın inanamazsın blog...çoook...

Güne çok güzel başladım...Güya güzel bir başlangıçtan sonra oturup makalemi yazacaktım...
Alalı birkaç ay bile olmadı ama netbook um a birşeyler oldu...
Ne olduğunu cidden anlamıyorum...Şarkılarda takılıyor garip sesler çıkartıyor ve çoook yavaş çalışıyor...
Saatlerdir her türlü bakımı, taramayı yapıyorum ama görünürde hiçbir şey yok...
Bu şekilde kaplumbağa gibi makale yazmaya çalışacağım şimdi...
Hala ilk cep telefonumu kullanıyorum ama bilgisayar konusunda bu ne şanssızlıktır anlamadım...
Dün de aynı şey için oturdum apartmanda tadilat başladı, tır tırrr matkap sesleri...
Allah sonumu hayretsin...
Offf....

23 Ocak 2010 Cumartesi

cumartesi şarkısı...

Hasta oluyorum yine...

Evimin içi 25 derece kadar sıcak ama burnumun ucu buz gibi...
Yine erken kalkamadığım bir cumartesi gününe enerjimi kazanarak, kendime iki tokat atarak başlayacağıma söz verdim. Evi bi güzel havalandırdım, sporumu ve süpper cumartesi kahvaltımı yaptım. Bu sırada da kalkınca ilk yaptığım radyoyu açmak oldu, TV'yi açmaktan çok daha iyi tavsiye ederim :)

Candan Erçetin...Belki çoğu kişiye göre kasvetli ve sıkıcı bir görünümü olabilir ama bence çok etkileyici bir kadın...Her zaman çok asil ve güzel gelmiştir bana...Erkek olsam neler olacakmış acaba Tanrım :S

Bu şarkısını, hem müzik hem sözler olarak çok beğendim ve bu cumartesinin şarkısı olarak ilan ettim kendime...iyi dinlemeler...

20 Ocak 2010 Çarşamba

sustumm...



Dilim yoruldu yalnızlığımda...
Çok konuşmamalı insan bazen...
Bazen kendi kendine bile...
Susturuyorum kendimi bir süre...

'Susmak konuşmaktan daha iyidir'...Doğru...

içimdeki çocuk...



Çocuk hep oynamak ister...
Hep güler...
Ağlarken bile güler aslında...
Herşeyi yapabilecek gücü vardır...
Asla yalnız değildir çocuk...
Sevgi içinde yüzer, hep onu koruyacak bir anne kucağı vardır
Bilir çocuk...
Neden korksun ki?
Korkmaz; düşmekten, yorulmaktan, başarısızlıktan...
Düşünmez yarın neler yapacağını pek fazla...
O yüzden sevmez hiçbir çocuk 'ileride ne olacaksın?' sorusunu...
O dünyanın en güzel şeyidir ve bunu bilmek ona yeter...

Sonra büyür işte...
Kendini hep çocuk zannederek...
Yavaş yavaş büyümek zorunda olduğunun bilincine vararak...
Oyun oynamaktan vazgeçmesi gerektiğini öğrenerek...
Oynadığı oyunları daha acımasız, daha vahşi 'büyük insan' oyunlarına çevirmesi gerektiğini öğrenerek...
Daha çok acıtmaya başlar...
Ve daha çok acımaya heryeri her düşüşte...
Yıllar sanki hiç geçmemiş gibi gelir ama geçmiştir işte...

Olgunluk güzel der kandırır kendini koca çocuk...
Olgunluk zamanla yalnızlık getirir...
Anne kucağına sığamaz olur kocaman bedeni...
Acıyarak, acıtarak olgunlaşır...
Acıya acıya yalnızlaşır, başkalaşır, basitleşir...
Kendine yalanlar söyleye söyleye kaybeder çocuksu şirinliğini, güzelliğini...

Bir çocuğun gözlerindeki mutluluk ve parlaklığı aynaya baktığında asla göremeyecektir artık...
Yine de yaşar, sevmeye, sevişmeye, kazanmaya çalışarak...
Çocukken kaybetmekten korkmadığı herşeyi, kaybetmemek için yaşar artık sadece...
Gitmelere de alışır..
Gelmemelere de...
'Hadi git' der gidene sadece...

17 Ocak 2010 Pazar

ılgaz, kayak ve geri dönüş :(


Kısa ama dolu dolu bir kış tatili de bitti...
Ilgaz'da tatildeydim 4 gündür...
Okadar güzeldi ki herşey...
Dönmeyi istemedim gerçekten...

Bursalı olduğumu ve kayak yapmayı bilmediğimi duyan kayak hocasının gözleri faltaşı gibi açıldı :)
Dersler sırasında en fazla düşen kişi olarak kamp tarihine geçtim sanırım...
Hoca ders anlatırken bile kayakları tutamayıp düştüm :S
Ama azimliydim vee sonunda dönüşler dahil çoğu şeyi öğrendim...
Yukarıdaki resimde görülen pist zirveden aşağıya 1 km lik bir pist..
Buradan ilk kaydığımda hocanın üstüne yapışa yapışa kaydım
İkincisinde 2 defa düştüm, kayaklar bir yana ben bir yana :S
Ama sonunda hiç düşmeden kaymayı başardııım
Vee harika bir duygu gerçekten, herkese tavsiye ederim...

Tatil yine bitti...
Ve benim aklım orada kendim buradayım...
Bu psikolojiden bir an önce çıkmak lazım..
Puff...

12 Ocak 2010 Salı

ses ötesi...



SES ÖTESİ...
Son günlerde çok uğraşıyorum bu kelimeyle...

Sesin ötesi..
'Fiziksel'ini çoktan geçtim...
Herşeyin 'kimyasal'ında geziniyorum...
Bazen o kadar duyamıyoruz ki bazı sesleri...
Bazen de sesin ötesi geliyor
Kulaktan önce ruha...
Bütün gün bir ses duymak için bekliyorsunuz...
Büyülü bir ses...
Huzur verici...
Neşe verici...
Sesin ötesinde bir ses...
Bir anda heyecan, mutluluk ve güzellik getiriyor hayatınıza...
Ötelerden bir yerlerden!!

gitmek ...2...



Bavulu hazırlarsınız...
Yola çıkma heyecanıyla!
Herzaman gidilen yerlerin dışında bir yere doğru...
Dinlenmeye...
Yorulmaya...
Yanlışlara...
Günahlara...
Yeni yeni çıkmazlara bazen...
Yolun, yolculuğun nereye gittiği değildir bazen önemli olan...
Sadece gitmektir valizi heyecanla dolduran...
Kalmalar çok uzun sürmüşse bir de...
Sadece gitmek ister yollar...

not: kafiyeli olması için uğraşmamış, hatta şiir tarzında olmasını istememiştim. yazdığım herşeyi yayınladıktan sonra okuduğum için sonradan farkettim. böyle çıkmış, böyle kalsın artık :)

11 Ocak 2010 Pazartesi

sabah şapşalı...



Sabahları ciddi anlamda çok şapşal oluyorum...
Öyle böyle değil...
Çok komik anılarım var bununla ilgili
Ve bu komik anıları genelde o şapşallığımı paylaşmış kişilerden hayretle dinliyorum...

Bir işe girersem (inşallaaah)
Sabahları erken kalkmaya alışma aşamasında
Kendimden çıkabilecek sabah şapşallıklarını hayal edemiyorum...

Özellikle ciddi bir konuşma olduğunda çok zorlanıyorum
Örneğin profesörlerden biri arıyor ve ben yataktan fırlıyorum ismini telefonda görünce
Sonra kalkıp evin içinde uyuya uyuya geziyorum elimde telefon...
O arada neler dediğimi sonradan hocanın ağzını arayıp öğrenmeye çalışıyorum :)
Şimdiye kadar tehlikeli bir durum oluşmadı..
Bilinçaltım hala benden bağımsız ama mantıklı davranabiliyor demekki :D

9 Ocak 2010 Cumartesi

dengesizim ben sağım solum belli olmaz!



En son ne demiştim...
Hımm
Zaman ne gösteriyorsa onu yaşamaya,
Deniz üzerinde sırtüstü dinlenmeye karar verdiğimi söylemiştim...

Hala aynı düşüncedeyim..
Ama işte bir sorun var
Beyin ve ruh aynı doğrultularda ilerlemiyor...
Kendimi birşeyler istemekten,
Olsun diye sabırsızlanmaktan alamadığım zamanlar oluyor işte...
Hayal kurmalı tabii insan...
Ama işte dişi yaradılış fazlasıyla sabırsız olma potansiyeline sahip sanırım!
Neyse bu da geçer..

Birkaç anlamsız kulaç...
Biraz boğulma korkusu...
Sonra yine sırtüstü uzanıp dinlenirim...

Bir süredir ailemin yanında olmak da bünyemi bozdu galiba!
Yalnızlığa tekrar alışmak gerek...
Yarın tek başıma sinemaya gideceğim, planım budur...
Harika bir pazar günü...
Bir de sanırım muhabbet kuşlarımla konuşabilirim...
Konuşmayı unutmamak açısından iyi oluyor :D
Bir de benimle şöyle uzun muhabbetler yapabilseler...
Hep kendi aralarında muhabbet...
Peeh!
Nankör bu hayvanlar...
İki gün yemek vermeyip
Nefis terbiyesi yapayım bakalım :)

Farkedildiği gibi pek sağlıklı değilim...
Bakalım bir sonraki yazıda nasıl olacağım...

4 Ocak 2010 Pazartesi

dinlen...



Öncelikle herkese mutlu mutlu yıllaaar..
Umarım bu yıl sonunda
'Aman ne çabuk geçti, bişey anlamadık bu yıldan da' demeyiz...
Yaşadığımızı anlamamızı sağlayacak bir sürü şey olur dilerim...

Uzun zamandır hiçbir şey yazamıyorum, sonuçta tabii yazsam da kimseler okumamaya başladı...
Biliyorum :S
Karmaşık..
Karmakarışık bir dönemdeyim...
Hayatımdaki hiçbir şeyin ne olacağı belli değil...
Bu belirsizlik içinde, çok fazla durup düşünmemeyi seviyorum..
Buraya da çok duygu ve düşünce çıkmazlarındayken yazıyorum galiba...

Rahatım...Düşünmüyorum...Sadece mutlu oluyorum ve sadece bunu umursuyorum...
Nereye sürüklenirsem oraya gitmek istiyorum...
Denizin açıklarında sırt üstü uzanmış, bir güzel dinleniyorum...

Buraya yazmaya devam edeceğim...
Ama sanırım daha az iç karartıcı olacak herşey...
Daha iyi değil mi? ;)

 
template by suckmylolly.com flower brushes by gvalkyrie.deviantart.com